bazen.blog
Ana SayfaFotorafBlogValks

6 Temmuz 2024, Eymir

Bayağı insanlar var burada. Herkesin yaptığı şeyi yaptığı için değil, farklı olandan korktuğu için suçlanabilecek insanlar. İnsanı aşmaya hiç çalışmamış, hatta bunun hakkında hiç düşünmemiş, hatta farklı olanı hep aşağılamış. Eğer bizden mutlularsa yaptığımız şeyi bir daha düşünmemiz gerek, eğer biz daha mutluysak sorun yok demektir.

13.246 Adım

10.26km

2 Saat 47 Dakika

6 Temmuz 2024, Eymir

Bayağı insanlar var burada. Herkesin yaptığı şeyi yaptığı için değil, farklı olandan korktuğu için suçlanabilecek insanlar. İnsanı aşmaya hiç çalışmamış, hatta bunun hakkında hiç düşünmemiş, hatta farklı olanı hep aşağılamış. Eğer bizden mutlularsa yaptığımız şeyi bir daha düşünmemiz gerek, eğer biz daha mutluysak sorun yok demektir.

Başkalarını aşağılayarak kendini yüksek görmek. Çokları bu yolu tercih eder. Ama bu yol yalnızlık ve kederden başka yere çıkmaz. Kendini yüceltmek için başkalarını aşağılayan, kendi eksiklerinden kaçarak yaşar.

Eymir Gölü yürüyüş yolundan bir manzara.

Eymir Gölü yürüyüş yolundan bir manzara.

Sadece haftasonunda boş vaktin varken, birkaç saatini yola harcamaya değecek kadar güzel bir yer burası. Yeterince uzun bir yürüyüş rotası, yeterince ağacı, yeterince doğal yaşamı, yeterince ziyaretçisiyle, henüz mahvolmamış nadir yerlerden benim için. Gölün bir tarafındaki yürüyüş rotasında hiç gölge olmadığı için rotanın en güzel kısmı orası. Geçen hafta bu kısımda bir yılan gördüğüm için yürürken tedirgin oldum ama gülü seven dikenine katlanıyor. İnsanı sevmeyen, yılana katlanıyor.

Sevmemek değil aslında, olabilecekken olmayan birçok şey rahatsız ediyor beni. 24 yıl boyunca farklı yerlerde bulunan, farklı ailelerden yetişen, farklı insanlarla konuşan iki farklı insanın bu kadar AYNI olması üzüyor beni. Sıradaki soruyu biliyorken, şaşırıyormuş gibi yapamıyorsun. Bir insandan yeni bir şeyler öğrenemiyorsan, konuşmak da istemiyorsun. Kimseyi aşağılamak değil niyetim. Dışarıdan çok da farklı göründüğümü söyleyemem. Benim sorunum kırılamayan buzlarla ilgili. Keşke tanımadığımız insanlara karşı da rahat olabilsek, her şey korkutuyor bizi. Yeni başladığımız işyerinde insanlara 'günaydın' demeye bile çekiniyorken, nasıl o kişinin yaşama amacınızı öğrenebiliriz? Çekincemiz insanların zamanını çalmak mı? Kimsenin zamanının o kadar da değerli olmadığını biliyoruz aslında.

Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar. Deseniz ki, “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, “Yüz bin liralık bir ev gördüm,” deyin, bakın nasıl “Aman ne güzel ev!” diye haykıracaklardır.

Küçük Prens

Demir attım yalnızlığa, bir hasret denizinde...

Demir attım yalnızlığa, bir hasret denizinde...

Eymire giden yol uzun olduğu için 'Gösteri Toplumu' kitabına göz atmıştım biraz. Burada okuduğum şu iki cümle gün boyunca aklımda dönüp durdu:

Modern üretim koşullarının hakim olduğu toplumların tüm yaşamı gösterilerin uçsuz bucaksız birikimi olarak görünür. Dolaysızca yaşanmış olan her şey, yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır.

Dolaysızca yaşanmış olan her şey, yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmıştır. Bu kadar mümküniyete rağmen kopya hayatlar yaşıyor olmamız sizi de rahatsız etmiyor mu? İnternet bizi birleştirmek amacıyla ortaya çıkmışken, ortaya bir prototip çıkarmadı mı?

Bizi isteklerimiz şekillendiriyor ve ne istediğimizi bilmiyoruz. Çünkü ne istediğimizi kendimize hiç sormadık. Ne istediğimizi internete sorduk. Herkes ne istiyorsa biz de onu istiyoruz. Herkes nereye gitmek istiyorsa biz de oraya gitmek istiyoruz. Herkes ne kadar maaş alıyorsa biz de o kadar maaş almak istiyoruz. Sadece bizden daha fazla maaş alan kişilere yetişmek için daha fazla çalışıyoruz. Hayatlarımızın sonuna geldiğimizde biriktirdiğimiz maddi şeyleri birbirimize gösterip uçurumdan aşağı atacağız.

Paper Flower.

Paper Flower.

Yere bakarak gezdiğim için birisi para aradığımı düşünmüş olmalı. Çiçek arıyorum. Paperflower ile tanıştım. Sadece bugün yanından geçip giden yüzlerce insandan biri olabilirdim. Etrafımda insan olmasına rağmen durdum ve tırnağım kadar olan bu küçük harikanın fotoğrafını çektim.

Havanın ara ara tamamen kapanması hoşuma gidiyor. Saat 16. İki hafta öncesi kadar sıcak değil. Umarım yine bir yılanla karşılaşırım diye düşünürken daha önce duymadığım bir karga sesi duydum. Eğer duyduğunuz sesin bir karga olduğundan %100 eminseniz, onun bir 'Hooded Crow' olma ihtimali oldukça yüksektir. Daha önce hiç bu kadar karga gibi sesi olan karga duymamıştım. Kargalar düşündüğümden de ürkek çıktı, sadece çok net olmayan aşağıdaki fotoğrafı çekebildim.

Hooded Crow.

Hooded Crow.

Evet, hayatlarımızın sonuna geldiğimizde biriktirdiğimiz maddi şeyleri birbirimize gösterip uçurumdan aşağı atacağız. Biriktirdiğimiz manevi şeyler mi önemli olacak o halde? Cevap yok. O halde sevdiklerimle mi vakit geçireyim? Cevap yok. O halde çok çalışıp yıllarca emek verip Türkiye'de değil de Amerika'da mı öleyim? Cevap yok.


Bu yarıştan ilk kez uzaklaşıp benden çok daha az efor sarfeden, madden ve maneven benden daha yoksul olan insanların benden daha mutlu olduğunu farkettiğimde bu sahte yarıştan çekildiğimi ilan ettim. Hayatın içerisinde hüznün, kederin, mahvolmanın da olduğunu kabul edip, bunlardan da zevk aldığımı kendime itiraf ettim. Huzurun maddiyattan, konuşmanın susmaktan, dışarının evden daha iyi olduğuna karar verdim. Ve ne zaman başkasına tavsiye verecek olsam, hep bu türkü sözlerini anımsadım:

Geldim şu alemi islah edeyim, özümü meydanda gördüm sonradan.

Github